Eğer Bursaspor TV’de “… O Maç” adlı programı izlemeseydim bu tarih, benim için tarihlerden bir tarih olacaktı…
Ama öyle değilmiş… Bu programla hatırladım ki bu tarih bir taraftar olarak en çok üzüldüğüm, en çok kızdığım, en çok öfkelendiğim bir maçın tarihiymiş…
Bursaspor’umuzun kupayı kaybettiği bir maçın tarihi…
Bursa’daki 3 gollü -avantajlı- bir skorun ardından bu kupa nasıl kaybedilirdi ki?
Bu programla bu trajik soru kâmilen yanıtını buluyor…
Meğer neler olmuş, neler?!?...
Dönemin, maçın ve olayların tanıkları olanca temkinliliklerine karşın gerçek arka plana müthiş bir projektör tutuyorlar.
Yılmaz Vural (Teknik Direktör), “O Nitu’nun Allah belasını versin, verecektir…” diyor.
Gazeteciler: Otel etrafında toplanan “Trabzon –Bremen- mızıkacıları” ne futbolcuları, ne de bizleri maç gecesi sabaha kadar uyutmadılar kaldığımız otelde diyor…
Ali Nail (Bursaspor futbolcusu), “ o maç Bursaspor’un kaybetmesi gereken bir maçtı, kaybetti” diyor stadyum/saha dışını imleyerek… Taşlanan soyunma odaları, kırılan pencere camları, maç sonrası duşlarını bile alamadan tam üç saat soyunma odalarında bekletilen futbolcular… Kent çıkışına kadar taşlanan Bursaspor kafilesi…
Ve kafilede, Bursa’da ve taraftarlarda kupa kaybının getirdiği derin düş kırıklığı ve tarifsiz keder ve üzüntü halitası… Üstüne üstlük dönemin Federasyon Başkanı Şenes Erzik’in kupa töreninde final sürecinde/saha içi ve saha dışında taşkınlık yapmayan centilmen (!) Trabzonspor taraftarını tebrik ve takdir eden açıklaması…
Aradan yıllar geçti… Unuttuk bu maçı ve daha sonraki nicelerini: Malatya’yı, Sakarya’yı, Diyarbakır’ı…
“- Olmaz hoca, sen unuttun ama biz unutmadık!” diyenlere empati yapalım ve diyelim ki bağrımıza taş bastık. Büyük Bursaspor taraftarına yakışan da bu sınırlardır ve taraftarlarımız bu sınırlarda kalmayı Bursalılığın, kentliliğin (şehrî olmanın) ve Bursasporluluğun bir gereği bilirler.
Tarihin tozlu raflarından TV ekranlarına getirilen bu örnekler ise geçmişin hüznünü güncel bir öfke ve şiddete dönüştürmek gibi yerel bir patinaj eylemine ilham vermek değildir. “O maç” ve diğerleri Türk futbolunun 16 Mayıs Devriminden önce geçirdiği kaotik süreçte Bursaspor’umuzun yaşadıklarından birer kesit olarak geleceğe, geleceğin temiz futboluna esaslı bir gerekçe olmalıdır.
Fikret Orman’dan uzatılan zeytin dalı
Şimdi Bursaspor’u tam bu bağlamda yeni bir erdem sınavı beklemektedir… Bursaspor’u diyorum ve bu ifadede taraftarı, kulüp Başkanını ve yönetimi birbirinden ayırmıyorum. Doğru olan da budur. Hatta Bursaspor camiası diyeyim de kent eşrâfını (hiç sevmiyorum kent dinamikleri sözünü), mülki ve yerel önderleri de içine alarak düşünelim… Bursaspor camiası Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’ın camiaya uzattığı zeytin dalını reddetmemelidir.
Olanlar oldu. Olanlarda elbette, hüzün vardı, gözyaşı vardı, kan vardı, telafi edilmez mağduriyetler ve mahrumiyetler vardı. Bunların hepsi vardı… Ama hep geçmişte yaşayamayız; her karşılaşmayı geçmişin kin ve öfkesi üzerinden oynayamayız. Husumet (düşmanlık) değişen dünyada soğuk savaş döneminin değeri olarak gerilerde kaldı. Yeni dünyanın değeri “husumet” değil “rekabet”tir. “İyi ki rakiplerimiz var” sözü insan toplumlarının yaşam kalitesini artıran ve geliştiren bir söylem olarak toplumsal hayata yeni açılımlar sağlıyor.
Çağdaş futbolda da işte bu toplumsal evrim yaşanıyor. Modern futbolu anlamlı, seyredilesi ve endüstriyel kılan da rekabettir. Futbolda estetik, kalite, heyecan ve para rekabetten güç ve hayatiyet kazanıyor. Futbolumuzda rekabet yerine hala soğuk savaş döneminin bu değerinde, husumet kültüründe ısrar etmek, “o maç”ların Trabzon trajedyasını, Diyarbakır faciasını, Beşiktaş azizliğini (!) tekrar tekrar üretmek demektir.
Beşiktaş başkanı, Kulübüyle Bursaspor arasındaki bir husumeti bitirmeyi yakın zamanda kamuoyuna deklare etmiştir. Bu açıklama söz edilen konuda başkan düzeyindeki ilk açıklamadır. Bu yaklaşımı son derece önemli ve anlamlı buluyorum.
Bursaspor camia olarak bu zeytin dalını geri çevirmemelidir. Hiç kimse –kulüp başkanı da olsa- bu, taraftarların sorunu dememelidir. Bilinmelidir ki bu sorun gerçekte taraftarların değil camiaların sorunudur.
Cefakâr, vefakâr ve şampiyon Bursaspor taraftarı bu sorunda da bağrına taş basacak, husumete değil, futbolun yeni değerlerine, rekabete vurgu yapacaktır. Oyunu kentlilikten yana kullanmasını bilecektir.
Bir çözüm önerisi
Gerçi bu önerimi Bursaspor TV’de birkaç kez dile getirdim. Ama söylemlerimi yönetime duyuramadım (Ve şunu düşündüm: acaba Bursaspor yönetimi kendi televizyonunu gerçekten seyrediyor mu?).
Öneri:
- En kısa zamanda ve mutlaka Bursaspor-Beşiktaş Maçından en az iki hafta önce kamuoyuna açık bir panel düzenlenmelidir.
- Bu panel iki aşamalı olmalı, biri Bursa’da diğeri İstanbul’da gerçekleştirilmelidir.
- Panelist profili şöyle olmalıdır: Her iki kulübün başkanları, tribün liderleri (en fazla üçer lider), Bursa ve İstanbul medya mensupları (en fazla üçer), sosyolog ve sosyal psikologlar (en fazla iki).
- Emniyet mensupları ve mülkî idare mensupları panelist olarak yer almamalıdır. Onlar –salonda- dinleyici olabilirler.
Panel sonuçları Orman’dan uzatılan zeytin dalına hayatiyet kazandıracak sonuçları mutlaka ortaya koyacaktır.
Prof.Dr. İsmail Doğan
Ankara, 13.01. 2013