Hava Durumu

Şampiyonun transferle imtihanı

Yazının Giriş Tarihi: 02.09.2012 12:45
Yazının Güncellenme Tarihi: 02.09.2012 12:45
"...Nasıl ki bir süpermarketi mahalle bakkalının mütevazı değer ve alışkanlıkları; kaygıları ve korkuları ile yönetemeyeceğiniz gibi, şampiyon olarak sınıf atlamış olan bir kulüp de orta boy takımların kaygıları, küçük hesapları, sınırlıkları ve korkuları ile yönetilemez."

“Bir gün mutlaka!” derken bile taleplerimizi, söylemlerimizi ve beklentilerimizi bastırdık. Birileri hep mütevazı olmamızı telkin etti. Arkamızı sıvazladılar. İyisiniz, bu gidişle ileride, belki bir on sene sonra şampiyon olursunuz dediler. Aslında demek istekleri ise şuydu: Sizin neyinize şampiyonluk; siz İstanbul takımları için iyi bir yetiştirme yurdu olun yeter. Tıpkı Batılıların bir dönem “biz teknoloji üretiriz, siz Türkler Avrupa’nın tarım ülkesi olun; Avrupa’nın meyve ve sebze ihtiyacını karşılayın” demeleri gibi. İstanbul merkezli futbol söyleminin futbolumuz üzerindeki bu felsefi vesayetinden uzun yıllar bırakınız hedef büyütmeyi, şampiyonluğu telaffuz etmekten korkan takımlar ligi yaratıldı.

Piyangodan çıkan: Konjonktür Şampiyonluğu
 
İtiraf edelim ki Bursa ve Bursaspor kamuoyu bu kervanının mütevazı mensupları içinde yer aldı. Bursaspor’da bir şeyler iyi gittiğinde, “acaba bu sene olur mu?” denildiği zamanlar da bile, “aman ha!’, “henüz erken!’, “cıss!’, “yedirmezler”, “bizi şampiyon yapmazlar!’ söylemleri üretildi. Vakıa doğru olan bir şey vardı bu söylemlerde: Süper eşitsizlikler sofrasında bifteklerin yeri belliydi ve bu sofrayı kuranlar bezelyelerin bifteklerle yer değiştirmesine asla razı olmazlardı.

Ama olan oldu. “Projeden” değil, “piyangodan” bir şampiyonluk çıktı. Sofra sâkinlerinin/bifteklerin huzuru kaçtı. Bursaspor “konjonktür şampiyonu” olarak tüm ezberleri ve kalıpları bozdu.

Şampiyonluk ne değildir?
 
Şampiyonluk bizatihi tezdir, iddiadır, meydan okumadır. Şampiyon da “tezi olandır”, “iddiası olandır”; ve şampiyon “meydan okuyan”dır. Uzun yıllar kendisine telkin edilen yerlerde, mütevazı hedeflerde seyreden Bursaspor bundan böyle “şampiyon bir takım”dır. Bursaspor taraftarı ise süperlig şampiyonu olan bir takımın taraftarı; şampiyon taraftardır.  Birileri, “hayır, hala biz mütevazı bir takımız”, “kendi yağımızla kavruluruz” diyerek geçmişin sâkin sularını işaret ederek “beklentileri” dizginleyebilir. Ama bu, şampiyon takımın prestijini oluşturan içsel söylemini değiştiremez. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir ve olamaz. Yönetimden teknik direktörüne kadar kulübün de bu söyleme sahip çıkması gerekir. Unutulmamalıdır ki, Federasyon seçimlerinde kamuoyuna “dik duruş” olarak sunulan tavır da gücünü şampiyonluk söyleminden almıştır. Bursaspor’u şampiyon yapan konjonktür bundan böyle kulübü, yönetimi, taraftarı,  Bursa kamuoyu ve medyasını şampiyon takımlara özgü sosyal refleksler beklentisine çekmektedir.

Bakkaldan Süpermarkete
 
Lafın özü şudur: Süpermarketi mahalle bakkalının günübirlik hesapları ile ayakta tutamazsınız.  Vitrininden, ürünlerin çeşitliliği ve sunum tekniklerine kadar yepyeni bir konsept üretmek zorundasınız. Rekabetin geçerli olan tüm yöntemlerini yerinde ve zamanında hayata geçirmek zorundasınız. Şampiyonluk apoletini takmış olan kulüpler de aynen böyledir. Nasıl ki süpermarketi mahalle bakkalının mütevazı değer ve alışkanlıkları; kaygıları ve korkuları ile yönetemeyeceğiniz gibi, şampiyon olarak sınıf atlamış olan bir kulüp de orta boy takımların kaygıları, küçük hesapları, sınırlıkları ve korkuları ile yönetilemez.

Gerçekler
 
Yarın endişesiyle yaşamak elbette zordur. Alışkanlıkları değiştirmek de böyle. Sınıf atlamak ama yeni sınıfın değerlerine adapte olmak bunlardan daha zor olandır. Eğer şampiyon takımın söylemini üretecek, konuşacak ve hayata geçirecek kadrolarınız yoksa geçmişin korkularını şampiyon takıma taşımak kaçınılmaz olur.

Ne umduk ne bulduk?
 
Üzülerek belirtmek gerekir ki şampiyonluk sonrasında Bursaspor’da olup bitenler büyük ölçüde böyle olmuştur. Geçmişin ürkekliliği, korkuları ve endişeleri şampiyon takıma eklemlenmiştir.  Kulüp başkanından teknik direktörüne kadar yönetimin dâhili ve harici tüm paydaşları “abartılı bir temkinlilik” içinde kalmayı seçmişlerdir.
 
Şampiyonlar Ligi ve kaybolan özgüven
 
Abartılı temkinliliğin karakteristik evrelerinde öncelik şampiyonlar ligidir. Bu ligin dünya dışı bir alanda –belki de uzayda- oynandığı düşüncesi altında ezilen bir takım yaratıldı. Süperlig şampiyonluğunun bir takıma kazandırdığı özgüven böylelikle şampiyonlar liginde eriyip gitti. Bu psikoloji keşke oralarda –Avrupa’da- kalsaydı. Olmadı, süperligin tüm maçlarına yansıdı. Bazı istisnalar dışında maçların ilk yarılarında kendi alanına gömülen bir takımdı artık şampiyon. Maçların ikinci yarısında kendi alanından çıkmayı düşünüp, atak oynama gereği ortaya çıktığında ise çoğu kez atı alan Üsküdar’ı geçiyordu.

Ve transfer
 
Transfer Bursaspor’da abartılı temkinliliğin en karakteristik tecrübe alanı olmuştur. Bu alan, Bursaspor için şampiyonu sınayan; şampiyonluğun terminoloji ve vizyonunu çok kötü bir testine dönüşmüştür. Ne mi olmuştur?
-    Kulübün transfer tecrübesiyle orta boy takımların günübirlik korkuları şampiyon takıma taşınmıştır.
-    Şampiyon istediğini, istediği zamanda alan bir takım değil, heves eden ama alamayan bir kulüp imajına bürünmüştür.
-    Şampiyon, taraftarını heveslendiren ama hayal kırıklığına uğratan bir takım olmuştur.
-    Kaynaklar verimli ve cesur ama rasyonel kullanma atak ve becerisi yerine küçük işletmecilerin sürekli yarın endişesindeki mantığına emanet edilmiştir.  Bu şekilde şampiyon, hiç olmadığı kadar ekonomik baskı ve korkularla gelecek kaygılarının içine itilmiştir.
Böylelikle şampiyon transferle imtihanda sınıfta kalmıştır. Bir paradoks olarak nitelenebilir ama kanımca sınıfta kalan sadece şampiyon değil; şampiyonluğun prestijine hevesli ve teşne tüm paydaşlar sınıfta kalmıştır. En başta “kent dinamikleri”… Onlar da kim? Gelecek yazımızda…

Prof. Dr. İsmail Doğan
Ankara, 02.09.2012

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.